Kendi Düşen De Ağlar
Dilini susarak kirlettin ya,
Aşk olsun sana genç!
Bir lavabo gibi tıkanan,
Çevrilerek şişesine saplanan kapak gibi olacak şimdi hayatın,
İnceldiği yeri gördün ya, koparacaksın çaresiz.
Bu vakitten sonra kimse demez sana can,
Hayatta kaldınız oturun diye.
Karanlık bir uçurum olacak çukurları gözlerine,
Sen yine de,
Aralanmış bir perde gibi kısacaksın gözlerini güneşe,
Suyun toprağı yuttuğu bir sel,
Dilin damağı ıslattığı bir kuraklık gibi,
Yalnızca onu bekliyormuş gibi karşılayacaksın kendini.
İçinden, terk edilmiş istasyonlar geçecek,
Yağmurda kavrulacak, güneşte ıslanacaksın artık,
Denizine düşmeden de sarılacağın yılanların olacak,
Hem çok yalın hem çok yalan…
Aslında,
Eli kalem tutan herkes yazabilir oysa kendi yazgısını.
Eğer tekpare olduğunu bilseydin,
Kalbine dublaj yapabilseydi dilin,
Mikrofon provasındaki gibi
-Se –Sa’lar ile dolmazdı geçmişin.
Eğer “nihayet zamanında” çekimlemek istersen nefesini,
İlk sayfasına başlanmış bir defter özeninde,
Milyon kere şu cümleyi düşünmeden gelme:
“Böyle işte, kendi düşen de ağlar.”