Onu bulmak…
Bir çift deniz kıyısı göze bakmakla başlar ,
Doruklarını kar kuşatmış bir bakışın ucundan tutmakla bir de.
Sonra çok bakılası gözlerin konuşlandığı o yüzde, (ki aydan bir parça alınmış da,bir origami marifeti ile o boynun üstüne yerleştirilmiş gibidir) kendini bir sinema makinesi gibi hissetmene yetecek kadar görüntüye dalıp gidersin.
Yüreğin orsa yelken yol almaya başladıysa eğer:
Bir kuğunun kanatlarının ucu gibi narin,
Hani bir pırpır etse yüreğin yerinden sökülüverecekmiş gibi,
Öyle sakin, öyle biçimli ellere dalarsın sonra.
Sen, bir düdenden aşağı süzülen su damlasısındır artık.
Derhal ve kasten o ellerde, sit alanı gibi duran avuçlarının marifeti ile kadrolaşmaya çalışırsın.
Bundan sonrası her erkeğin uyguladığı eğreti otu taktiği olacaktır,
Eller ile başlayan yayılma harekâtı, bileklerin zarafeti ile söze dönüşecek,
Yüreğinden dökülen güftelere, maksur alan üzerinde bir orkestra şefi gibi kıvrılan ellerin eşlik edecektir.
Sözün haceti kalmayasıya kadar anlatmak anlamsızdır artık,
Sonrasında bir belediye memuru ve iki gözetmen eşliğinde hikayeyi -tüm Türk lehçelerindeki gibi - neticelendirmiş (natica) olacaksınız.
Hakan SUSUZ
2009 İzmir